19 Mayıs 2012 Cumartesi

palyaço


yerli malı meyveleri

once meyvelerin çıktılarını alıp kalıplarını çıkardık sonra peçeteleri yuvarlayı üstünü grafonla kapladık sonuç mu resimde gördügünüz gibi.....elmalarımızı ise yuvarlama teknigi ile yaptık çok canlı etkileyici görünmüyor mu ?

sevimli harfler boyama sayfası























Aşı Tablosu



 

Aşı Tablosu

Bazı anne babalar aşıların olası riskleri ve aşısı yapılan hastalığın zaten çok ender görülmesi gibi nedenlerle çocuklarını aşılatmak istemeyebilirler. Ancak unutulmamalıdır ki, bazı hastalıkların seyrek görülmesinin nedeni yapılan aşılardır ve aşılar çocukları gelişme bozukluğu, sakatlık ve ölüme yol açabilecek birçok hastalıktan korur. Çocuğunuzu aşılatarak yalnızca onu korumakla kalmaz, hastalığın ortadan kalkmasına da katkıda bulunursunuz.
  • Grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklar sırasında çocuğunuza aşı yaptırmayın. Aşıdan önceki hafta içinde antibiyotik almışsa aşılamayı erteleyin.
  • Aşı, bebeğinizde hafif ateş yükselmesine neden olabilir. Bu nedenle 24 saat içinde belirli aralıklarla ateşini ölçün, yükselirse doktorunuzun önereceği dozda Parasetamol şurubu verin. Aşı yerinde küçük, sert bir şişlik oluşabilir. Bu şişlik birkaç hafta içinde yok olacaktır.
  • Kızamık aşısından sonraki on gün içinde ateş ve deride döküntüler ortaya çıkabilir. Kabakulak aşısı da üç hafta sonra yüzde hafıf bir şişme yapabilir.
  • Başka bir belirti ortaya çıkarsa, çocuğun ağlaması değişir ya da ateşi 38 °C'yi geçerse hemen doktorunuzu arayın.
AŞI TABLOSU
Doğumda
BCG + Hepatit B
1. ayda
Hepatit B
2. ayda
Difteri + Boğmaca + Tetanos (DBT) + Çocuk Felci + BCG* + HİB
3. ayda **
DBT + Çocuk Felci + HİB
4. ayda **
DBT + Çocuk Felci + HİB
6. ayda
Hepatit
9. ayda
Kızamık
16 - 24. ay
DBT + Çocuk Felci + Kızamık (veya Kızamıkçık, Kabakulak)


*
Doğumda yapılmamış ise.
**
DBT, Çocuk Felci ve HİB aşıları 1 ay yerine 2 aylık aralarla da yapılmaktadır.

Hata mı Yapıyoruz?...


Hata mı Yapıyoruz?...



Ayrımcılık: “Sen büyüksün, Kardeşin ise küçük, salıncağa önce o binsin.”

Yukarıdaki cümledekine benzer durumlar iki kardeş üzerinde sıklıkla tekrarlanıyorsa bu çocukların gelişimini nasıl etkiler? Doğru davranış ne olmalıdır?

Anne babanın çocuklardan birinin tarafını tutmasına, zaman zaman büyük çocuğun ihtiyaçlarını azımsayarak onun da bir çocuk olduğunu unutmalarına rastlanabilir. Bu durum, iki kardeş arasındaki kıskançlığı körüklemekten öteye gitmeyecektir. Büyük çocuk, kardeşinin daha çok sevildiğine kanaat getirebilir ve sonucunda duygusal yaralanmalar ortaya çıkabilir. Bu tarz sorunları aralarında çözmelerine teşvik etmek yararlı olacaktır. Böyle bir tutum, problem çözme becerilerini de geliştireceğinden sosyal yaşamda karşılaştıkları problemlerle daha ustaca başa çıkabileceklerdir. Tabi ki ilk başlarda çözüm önerilerinde bulunabilirsiniz. Örneğin, “Salıncağa sırayla binmeyi deneyebilirsiniz. İlk önce kimin bineceğine aranızda karar verin” diyebilirsiniz.

Rahatlık: “Ama yemekten önce çikolata yenmez! Tamam tamam ağlama, al işte çikolatan.”

Çocuk her istediğini ağlayarak yaptırmaya alışmışsa, bu çocuğun karakteri bundan nasıl etkilenir? Aile bu gibi bir durumu düzeltmek için ne yapmalıdır?

Aileler zaman zaman istenmeyen davranışı farkında olmadan ödüllendirebilirler. Aynı bu örnekte olduğu gibi, çocuk istediği herhangi bir şeyi olumsuz bir davranış (ağlamak gibi) sergileyerek elde ettiğinde bu durumu diğer isteklerine genelleyebilir. Sonuç olarak, olumsuz davranış bir problem çözme becerisi haline gelmiş ve pekiştirilmiş olur. Her geçen gün yeni deneyimlerle güçlenen olumsuz davranışın ortadan kalması zorlaşır. Anne babalar çocuklarına net ve sınırları çizilmiş kurallar koyarlar ve verdikleri kararların arkalarında dururlarsa çocuğun davranışlarını yönetebilirler. Eğer anne baba çocuğun herhangi bir isteğine karşı “Hayır!” dedi ise; o “Hayır” olarak kalmalıdır. Çocuğun yaptığı olumsuz davranışlar sonrasında “Hayır”lar “Evet”e dönüşüyorsa disiplin uygulamak oldukça zordur.

Kuralcılık: “Sevsen de sevmesen de o yemeği yiyeceksin.”

Çocuklara istemedikleri halde bazı şeyleri zorla yaptırmak onların psikolojik yapısı üzerinde nasıl bir etki bırakır? Disiplin kavramının sınırları nasıl belirlenir?

Bir çocuk sevmediği bir yemek ile karşılaştığında yememeği tercih edebilir. Ancak, o yemeği yemediği için başka yemek pişirilmesi, kaşıkla peşinden koşturulması veya öğün aralarında ufak tefek atıştırmalar yapmasına izin verilmesi bir sonraki öğünde yine problem yaşamanız ile sonuçlanır. Oysa yemek yemek fizyolojik bir ihtiyaçtır. Öğünler arası takviye yapılmadığı durumlarda çocukların yeme alışkanlığı bir süre sonra düzene girecektir. Bunun dışında sadece bazı yiyecekleri yememeği tercih etme hakları olabilir, buna saygı duymak gerekir. Çünkü belli bir yaştan sonra damak tadı oluşmaya başlar ve bazı yemekleri yemeyebilirler. Ancak, burada anlatmak istediğim hiçbir sebzeyi yememek değil tabi ki.
Yukarıdaki örnekte olduğu gibi sergilenen aşırı otoriter tutum, sosyal ilişkilerde boyun eğen rolünü fazlası ile üstlenme ve kendi isteklerini ortaya koyamama ile sonuçlanabilir. Aşırıya kaçmadan hem sınır koyan hem de destekleyen bir disiplin uygulamada iki önemli kavram “tutarlılık” ve “kararlılıktır”. Hem anne ve babanın iç tutarlılığı, hem de ebeveynler arası tutarlılık sağlanmışsa çocuğun kafasında kurallar hakkındaki belirsizlik ortadan kalkmışıtr ve kuralları esnetmeye çalışmanın yararı olmayacağına ikna olmuştur.

Çıkarcılık: “Eğer oyuncaklarını toplarsan sana televizyon seyrettiririm”

Çocuğun bir işi yapması için her seferinde bir ödül belirlemek elbette yanlış. Bu noktada doğru davranış ne olmalıdır?

Çocukların bazı davranışları yapması için sürekli ödüller koymak bir süre sonra “rüşvete” dönüşmektedir. Böyle durumlarda çocuğunuzdan şu sözleri duymaya başlayabilirsiniz: “Oyuncağı almazsan ben de yemeğimi yemem” gibi. Çünkü, çocuk pazarlık yapmayı öğrenmiştir ve kendi yararı için kullanmaya başlamıştır. Bazı davranışların sonrasına ödül koymak motive edici olabilir. Fakat, her davranışın bir ödüle odaklanması sıkıntı yaratır. Durum çocuğu şu şekilde anlatılabilir: “Bu senin zaten yapman gereken bir davranış, benim bunun için sana bir ödül vermem gerekmiyıor” gibi . Ancak, çocuklarınıza hoşlanmadıkları bir şeyi yaptırıken “büyükanne kuralı”nı uygulayabilirsiniz. “Eğer” kelimesini kullanmadan şöyle diyebilirsiniz: “ Önce odanı topla ondan sonra televizyon izle” veya “Önce ödevlerini bitir sonra dışarı çık” gibi.

Karşılaştırma:“Bak Cenk’e derslerinde ne kadar başarılı, senin gibi tembel değil!”

Çocuğu zayıf kaldığı durumlarda başkalarıyla karşılaştırmak (bu kardeş de olabilir) çocuk üzerinde ne gibi olumsuz etkilere sebep olur? Çocuğu başarısız olduğu noktalarda motive etmek için nasıl bir yöntem uygulanması gerekir?

Çocuklar arasında karşılaştırma yapmak, çocuğun örnek gösterilen diğer çocuğa karşı olumsuz şekilde koşullanması ile sonuçlanır. Örnek gösterilen çocuk çok yakın bir arkadaş, akraba veya kardeş olduğunda çocuğunuzla ilişkisi olumsuz yönde etkilenir. Kendine rakip olarak görmeye, açığını yakalamaya ve hatta onu olmayan şeylerle suçlamaya başlayabilir. Eğer ki çocuğunuza herhangi bir örnek göstermek istiyorsanız, birey üzerinden değil davranış üzerinden gitmek doğru olacaktır. “Cenk iyi bir çocuk” demek yerine, “Cenk’in bu davranışı çok hoşuma gitti” diyebilirsiniz. Aynı şekilde çocuğunuzda gördüğünüz bir olumsuzluğu kişiliğine yönelik olarak değil davranışına odaklanarak sunmak yapıcı bir eleştiri olacaktır. “Ne yaramaz bir çocuksun, yeter artık!” demek yerine “Kızım bu davranışın hiç hoşuma gitmedi” diyebilirsiniz.

Kardeşi olacak, bunu ona nasıl söylemeli?


Kardeşi olacak, bunu ona nasıl söylemeli?



“Kardeş fikrine pek sıcak bakmıyor. Fakat, biz bir kardeşi olmasını çok istedik. Hem paylaşmayı öğrensin... Hem ilerde birbirlerine destek olular... Ama bunu ona nasıl söylemeli...”

Bir çocuk sahibi olma kararını alacak kişiler anne ve babalardır. Şüphesiz, ailenin ilk çocuğu bu durumdan pek memnun olmayacaktır. Çoğu zaman anne ve babalar ilk çocuklarına karşı kendilerini suçlu hissetme eğilimindedirler, kendilerini ona ihanet etmiş gibi hissedebilirler. Fakat, bu karar yetişkinlerin alacağı bir karardır, yeni durum çocuğun her ne kadar hoşuna gitmese de adapte olması gereken bir gerçektir. 

Çocuk için 9 ay oldukça uzun bir süredir. Dolayısıyla anne ve baba hamilelik başladığı gibi bunu ilk çocuklarına açıkladıklarında onun için uzun bir bekleyiş olacaktır. Bir an önce bebeği görmek isteyebilir. Ancak, bildiğimiz gibi hamileliklerin hepsi doğum ile sonuçlanmayabiliyor. Bu nedenle, çocuğa bir kayıp travması yaşatma riskini en aza indirmek için hamilelikte herhangi bir sorun olmadığına emin olunduğunda yeni bir kardeşi olacağını açıklamak daha doğru olacaktır. Annenin karnı aşağı yukarı 3 ayın sonunda belli olmaya başlar, bu dönem bebeğin geleceğini açıklamak için iyi bir zamandır. Ama çocuk bu zamandan önce sizlerin arasında bebeğin geleceğine dair bir konuşmaya şahit olursa, henüz zamanı değil diye bunu yalanlamayın. 

Bazı ebeveynler annenin karnı artık inkar edilmesi mümkün olmayacak boyuta gelene kadar bu durumu bir sır gibi saklamayı tercih edebiliyorlar. Fakat, bu durum çocuğunuzun yaşamında bir değişikliğe neden olacak ve bu duruma ne kadar çabuk hazırlanırsa onun için de o kadar kolay olur. Yoksa bebeğiniz kucağınızda eve geldiğinizde hiç de istenmeyen davranışlar ile karşılaşabilirsiniz. 

Peki açıklarken hangi kelimeleri kullanmalı?

 Çocuğun yaşına uygun ve basit şekilde bunu söyleyebilirsiniz. “Karnımda bir bebek var, Bir kardeşin olacak, Benim ve babanın bir çocuğu daha olacak vs.”

 Çocuğunuzu jinekolojik muayenenize götürüp ultrasonagrafi seansına sokmamaya veya ultrason fotoğrafını göstermemeye özen gösterin. Bu durum onun kardeşi ile ilgili hayalini kısıtlamaya neden olabilir.

 Olumsuz bir tepki verirse kendinizi suçlamayın. Bu normal bir durum. Sonuçta hayatımızdaki en büyük rakiplerimiz kardeşlerimizdir. Çünkü onlarla bizim için hayattaki en önemli kaynak olan anne ve babamızı paylaşmak zorunda kalırız. Ona sakince, bebeğin sizin olduğunu, onu sevmek zorunda olmadığını, onu sevip sevmeyeceğine o buraya geldikten sonra karar vermesinin doğru olabileceğini söyleyin. Bu durumda kendini daha serbest hissedecektir. Onu kardeşini sevmeye zorlarsanız daha da olumsuz davranışlar ve tutumlar sergileyebilir.

Dikkat Sorunlarına Yönelik Anne Babaların Uygulayabileceği Düzenlemeler Nelerdir?


Dikkat Sorunlarına Yönelik Anne Babaların Uygulayabileceği Düzenlemeler Nelerdir?



Görsel, işitsel ve dokunsal olmak üzere üç farklı duyu ve üç farklı dikkat vardır. Kişiler görsel ya da işitsel dikkatleri açısından farklı becerilere sahip olabilirler. Dikkat sorunu olan kişilerin görsel, işitsel ya da dokunsal dikkatlerinden bir ya da birkaçında sorun vardır. Çocuğun hangi dikkat açısından daha fazla sorun yaşadığı biliniyorsa çevre düzenlemeleri buna göre yapılabilir.

Evde Yapılabilecek Düzenlemeler:

Görsel Dikkat için Yapılacak Düzenlemeler

1 - Çocuğun odasında dikkatini dağıtacak nesneleri azaltın.
2 - Çocuğun odasında televizyon bulunmasın.
3 - Az sayıda eşya ile sade bir düzenleme yapın.
4 - Çalışma masasının üstü boş olsun.
5 - Çalışırken yüzü odaya değil boş bir duvara karşı olsun.
6 - Bilgisayar çalışma masasının üzerinde olmasın.
7 - Odanın duvarları ve mobilyaları yumuşak ve açık renkler olsun.
8 - Oyuncaklar, kutularda ve mümkünse dolapların içince dursun.

İşitsel Dikkat için Yapılacak Düzenlemeler

1 - Onunla konuşurken yanına gidin, göz teması kurun, ona dokunun, sizi dinlediğinden emin olduktan sonra söyleyeceğinizi söyleyin. Uzaktan, evin başka bir odasından seslenmeyin.
2 - Onunla konuşurken çevredeki diğer sesleri azaltın. Müziğin sesini kısın, televizyonu kapatın.
3 - Basit, sade cümleler kurun. Net ifadeler kullanın. 
4 - Aynı anda birkaç yönergeyi vermekten kaçının.
5 - Söylediklerinizi durmadan tekrarlamayın.
6 - Çalışma ortamının sessiz olmasına özen gösterin.

Dokunsal Uyaranlarla Dikkat Dağılmaması İçin:

1 - Rahatsız olduğu materyalden olan giysiler yerine yumuşak ve rahat kıyafetleri tercih edin.
2 - Çorap lastikleri çok sıkı olmasın.
3 - Giysilerin etiketlerini keserek kullanın.

Evde Yapılacak Düzenlemeler:

1 - Ortamın Düzenlenmesi
2 - Günlük Programın Planlanması
3 - Zamanın Planlanması ve Verimli Kullanılması
4 - Davranış Tablosu ile Programı Destekleme

Öfke ve Öfke Kontrolü Becerilerinin Geliştirilmesi


Öfke ve Öfke Kontrolü Becerilerinin Geliştirilmesi



“9 yaşında bir ablası ve 11 yaşında bir ağabeyi olan Mete, ailenin en küçük üyesi olmasına rağmen hem annesine ve babasına hem de kardeşlerine kök söktürüyordu. İstediği herhangi bir şey yerine getirilmediğinde ağlama krizlerine giriyor, herkese vuruyordu. Hatta bir keresinde ablasının başından yaralanmasına sebep olmuştu.

Okulda da durum pek parlak değildi. Hemen her gün öğretmeninden şikayet geliyordu. Aslında sakinleştiği zamanlarda yaptığının yanlış olduğunu kabul ediyor ve bir daha yapmayacağına dair söz veriyordu. Ama o an geldiğinde gözü hiçbir şey görmüyor eline ne gelirse alıp karşısındakine fırlatıyordu. 

Annesinin kardeşlerine “Aman yavrum inatlaşmayın şununla ne istiyorsa yapın da sussun, delirmesin yine yeter” şeklindeki tutumu Mete’ye daha çok cesaret veriyordu. Babası ise zaman zaman çaresiz kaldığını söyleyerek şiddete baş vuruyordu. Fakat, bir gün okul müdürü evi arayıp da çocuğunuzu okulumuzdan almanız gerekiyor demesi ile birlikte, Mete’nin anne ve babası bir uzmana başvurmaya karar verdiler.”

Öfke tüm insanların farklı doz ve sıklıkta hissettiği, uygun ifade edildiği takdirde son derece sağlıklı bir duygudur. Fakat, kontrolden çıkıp hem kişinin kendisine hem de çevredeki kişilere zarar veren, yıkıcı bir hale geldiğinde gerek sosyal gerek akademik yaşamda sorunlara neden olmaktadır. Öfkenin nedenleri araştırıldığında engellenme, haksızlığa uğrama, fiziksel incinme ve yaralanmalar, tacize uğrama, hayal kırıklığı, saldırıya uğrama, tehditler gibi faktörlerin ön planda olduğu görülmektedir.

Zaman zaman çocuklar, dünyayı onların bütün isteklerinin anında yerine getirilmesi gereken bir yer olarak görebilirler. Bu durum sınırların yeterince belirli olmadığı, aile içi rollerin karıştığı ortamlarda daha sık ortaya çıkabilir. İstekleri yerine getirilmediğinde çığlık çığlığa bağırabilir, teselli edilemez şekilde ağlayabilir, kendilerini yerlere atabilirler. Bazıları karşısındaki kişilere zarar verecek davranışlar içine girebilirler. 

Öfkeyi doğru şekilde ifade edebilme becerisine “öfke kontrolü” denir. Öfke kontrolünü saldırgan davranışlar sergilemeden, sözlü veya fiziksel şiddet kullanmadan, çocuğun kendisine ve çevresindekilere zarar vermeyecek şekilde duygusunu ifade etme becerisi olarak tanımlayabiliriz.

Öfke Krizi Yaşayan Çocuğun Ebeveynlerinin Tutumları Nasıl Olmalı?

 Çocuk, öfkeli davranışlar sergilemediği zamanlarda ona ilgi göstermek ve övmek.

 Çocuk, öfke nöbeti geçirmeye başladığında ona özel ilgi göstermemek. Öncesinde ne iş ile meşgul isek o işe devam etmek.

 Çocuğa net bir şekilde öfkeli davranışlarına son vermesi söylemek. Öfkeli hali daha da kötüye gitmeden dikkatini dağıtmaya veya başka bir alana yönlendirmeye çalışmak.

 Öfke nöbeti geçirdiği sırada çocuğun kendisine veya başkalarına zarar veremeyeceği güvenli bir ortamda tutulmasını sağlamak. 

 Çocuğa öfkelenmenin doğal bir duygu olduğunu ve buna hakkı olduğunu söylemek. Fakat, bu yüzden konu ile ilgili fikrin değişmeyeceğini ve öfke nöbeti sona erdiğinde onun yanında olunacağını söylemek. Ve tabi ki bu konuda sonuna kadar kararlı durmak. 

Unutmayın, çocuğun öfkesine boyun eğildiği ve istediği yerine getirildiği takdirde bu davranışların hem sıklığı hem de şiddeti artarak devam edecektir.

Bebeğim Büyüdü de Anaokuluna Başlıyor... Nasıl Yaklaşmalıyım?


Bebeğim Büyüdü de Anaokuluna Başlıyor... Nasıl Yaklaşmalıyım?



“Bebeğiniz bir gün büyücek ve anaokuluna başlayacak. Anaokulunda alışma sürecinin problemli geçmemesi için bir pedagogdan destek alarak gerekli hazırlıkları yapın ve çocuğunuzun sosyalleşmesi için fırsatlar yaratın”> 
Bebeğim Büyümüşte Anaokuluna Başlarmış…>
“Daha dün gibi onu kucağıma aldığım ilk dakikalar… İlk yürüyüşü… İlk anne baba demesi… Ve şimdi bebeğim anaokuluna başlayacak…”>
İnanması zor ama bebeğiniz artık büyüdü ve okula başlayacak. Bu sizin için kabul etmesi biraz zor bir durum. Çünkü ilk defa bebeğiniz sizden ayrılacak ve yeni bir sosyal çevreye girecek. Siz evde onunla güzel güzel oynuyorken “Nerden çıktı şimdi bu anaokulu ?” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü siz bebeğinizin büyümesini, o şirin bebek halinin geçmesini içten içe istemiyorsunuz çünkü hep onun sizin küçük, şirin bebeğiniz olarak kalması istiyorsunuz.  
Neden Okul Öncesi Eğitim? >
Fakat sizin o şirin bebeğiniz büyüyecek ve bir gün tamamen yuvadan uçacak. Yuvadan kendine güven, başarılı bir kuş olarak mı uçmasını istersiniz, yoksa annesine bağımlı, çekingen, güvensiz bir kuş olarak mı hayata başlamasını istiyorsunuz. >
Çocuğunuzun okul hayatına güvenle başlaması ve eğitim hayatı boyunca başarılı olması için iyi bir başlangıç çok önemli. Okul hayatına ilk başladığı yer ise okul öncesi eğitim kurumudur (Kreş ve Anaokulu). Eğer çocuğunuzun ilköğretim ve ortaöğretimde başarılı olmasını istiyorsanız 0-6 yaş döneminde iyi bir okulöncesi eğitimi alma fırsatı vermelisiniz. >
Bu nedenle evde bebeğinizle, çocuğunuzla oynamak ne kadar eğlenceli de olsa ondan ayrılmayı kabul edip, anaokuluna göçermelisiniz.  Siz evde ne kadar eğlenceli ve eğitici oyunlar oynarsanız oynayın hiçbir şey yaşıtlarıyla birlikte olacağı bir anaokulunun yerini tutmaz.  Çünkü yaşıtlarıyla oynayarak arkadaş edinmeyi, paylaşmayı, problemlerini kendi başına çözmeyi, empati kurmayı, kurallara uymayı, vb benzer birçok sosyal beceriyi orda öğrenir.>
Okul Öncesi Eğitim İçin En Doğru Yaş Ne?>
Evet, çocuğunuzun okulöncesi eğitimi alması gerektiğine ikna oldunuz. Şimdi de acaba hangi yaşta bebeğimi kreşe göndermeliyim diye düşünmeye başladınız. Maalesef bunun kesin bir cevabı yok. Çünkü çocuğun anaokuluna başlama yaşı ailenin şartlarına göre ve çocuğun gelişimine göre değişir. Çünkü her çocuğun gelişimsel özellikleri ve her ailenin yaşam şartları aynı değil. Mesela çalışan anne babaların çocukları evde bir bakıcıyla veya anneanne ve babaanneyle tek başına bütün gün evde kalıyorsa, biran önce gelişiminin eğitici oyunlarla destekleneceği, yaşıtlarıyla eğleneceği bir kreşe gitmesi doğru olur. Fakat anne evdeyse ve bütün ilgisini çocuğuna veriliyor, çeşitli etkinliklere, oyun guruplarına katılıyorsa çocuk yuva biraz daha geç başlayabilir. Kreşe başlama yaşı 2 ile 3 yaş arası değişebilir. Fakat çocuğun gelişimsel olarak hazır olup olmadığını anne baba tek başına karar veremez. Bu konuda sağlıklı bir karar vermek istiyorsanız mutlaka bir pedagogdan destek almalısınız. >
En Doğru Anaokulunu Nasıl Seçebilirim?>
Bir pedagoga gittiniz ve çocuğunuzun anaokuluna başlamaya hazır olduğunu söyledi. Peki, şimdi ne yapmalısınız?>
Yapmanız gereken ilk şey onun için en doğru okulöncesi eğitim kurumunu (kreş ve anaokulu) bulmak. Daha önceki sayımızda doğru bir anaokulunu hangi kriterlere göre seçmek gerekir bahsetmiştik. Bu sayıyı kaçıranlar için özetlemek gerekirse; iyi bir anaokulunu gösterişli broşürlere, okulun fiziki yapısına göre değil, öğretmenin eğitimi ve okulun eğitim programın kalitesine göre seçmelisiniz. Amaç çocuğunuzun akademik bilgileri kazanacağı bir yer bulmanız değil, akademik bilgiyi öğrenmesi için gerekli becerileri kazanacağı, yaşıtlarıyla mutlu mutlu oynayacağı bir okul bulmanız. Ve şunu unutmayın anaokulu “okul” değil, çocuğun yaşıtlarıyla oynayabileceği, sosyalleşeceği, gelişimi destekleyeceği “oyun Evi”dir. Anaokulu seçiminde de bir pedagogdan destek alabilirsiniz.>
Bebeğim Anaokuluna Başlayacak Bunu Nasıl Açıklamalıyım?>
Yoğun bir araştırma sonunda bir anaokulunda karar kıldınız. Bunu çocuğunuza nasıl açıklayacağınızı bilmiyorsunuz.>
Anaokulu başlamak çocuk için çok zor olacaktır. Bunu daha da zorlaştırmamak için çocuğunuza bunu çok dikkatli bir şekilde açıklamalısınız. Çocuğunuz artık sizin onu sevmediğinizi, ondan kurtulmak için onu okula gönderdiğinizi düşünebilir. Bu açıklamayı tek başınıza yapamayacağınıza inanıyorsanız yine bir pedagogdan destek almalısınız. Kısaca anaokulu kararının başında, anaokuluna alışma sürecinde bir pedagogdan destek almanız doğru bir başlangıç için faydalı olacaktır. Şu cümlelerle bu açıklamayı yapabilirsiniz; “ Artık sen büyüdün ve senin gibi çocukların olduğu, oyuncaklarla dolu, eğlenceli bir oyun evine gidebilirsin. Yarın seninle bu oyun evini ziyaret edeceğiz. Biliyor musun bu oyun evine de “ anaokulu” diyorlarmış. Orada sizle oynayacak anne gibi çok tatlı ablalar varmış.” >
Anaokuluna Alıştırma Sürecini Nasıl Kolaylaştırabilirim?>
Çocuk için anaokuluna başlama sürecini daha da kolaylaştırmak için anaokuluna başlamandan önce çocuğunuzu oyun gruplarına götürebilirsiniz. Orda çocuk yaşıtlarıyla oynamaya biraz alışır ve sosyalleşmeye başlar. Bunun yanında arkadaşlarınızı ziyaret ederek arkadaşlarınızın çocuklarıyla oynamasına fırsat da verebilir. Evinizde oyun günleri düzenleyebilirsiniz. Ayrıca çocukların olduğu mekanlara sık sık gidebilirsiniz.( park, alış veriş merkezlerinin çocuk bölümleri). Çocuğa anne yanında akrabalarınızın da bakmasına izin verebilirsiniz. Böyle çocuk annesi olmanda bir ortamda kalmaya alışır ve hep size bağımlı kalmaz, gözleri her an sizi aramaz. Böylece çocuk için annesiz okulda kalmak o kadar zor olmayacaktır.> 
Bebeğim Anaokulu Yollarında: Tam Gün mü, Yarım Gün mü Okula Gitmeli?>
Çocuğunuzun anaokuluna yumuşak bir geçişle başlaması okula daha hızlı alışması açısından çok önemli. Bunun için çocuğu okula ilk zaman tam gün göndermek yerine alıştırarak gönderebilirsiniz. Özellikle daha önce annesinden hiç ayrılmamış bir çocuksa ve yaşı da çok küçükse tam gün okula başlaması çok zor gelebilir. Bu konuda danıştığınız pedagog size yol gösterecektir. Genel bir öneride bulunmak gerekirse önce çocuk yarım gün okula başlayabilir. Hatta ilk hafta çocuk bir gün okula gitsin, bir gün dinlensin; sonraki hafta 2 gün okula gitsin, 1 gün dinlensin ve ondan sonraki hafta her gün yarım gün okula gitmeye başlayabilir. Bu süreçte mutlaka pedagogdan yardım alın çünkü her çocuğun gelişim özellikleri ve vereceği tepki farklıdır. Bana gelen birçok danışan anaokuluna yanlış bir başlangıçtan sonra bunu nasıl düzeltebiliriz diye iş işten geçtikten sonra geliyorlar. Her zaman için hataları telafi etmek çok zor, hataları önlemekte ise o kadar basittir. >
Yarın Büyük gün… Bebeğim Anaokuluna Başlayacak…>
Bütün hazırlıklar bitti. Okulu seçtiniz, bunu çocuğunuza doğru bir şekilde açıkladınız ve yarın okulun ilk günü. İlk gün için neler yapabilirsiniz? İlk gün için okul yetkilileriyle konuşup bir oryantasyon programı hazırlayabilirsiniz. Çocuğun okuldaki ilk izlenimi çok önemli. Bunun için en etkili yol “ çocuğunuzun çok istediği, sevdiği bir oyuncağı alıp hediye paketi yapıp anaokulu öğretmenine bir gün önceden vererek işbirliği yapmanız. Öğretmen hediyeyi kendisi almış gibi yapacak ve çocuğunuza verecek. Çocuğun öğretmeninden hediye alması öğretmeni ve okulu sevmesini sağlar. Hediyeyi verdikten sonra öğretmen çocukla birlikte o hediye açarak bir süre beraber oynayabilir ve çocuğa okulu gezdirebilir. Çocuğun okulla ilk tanışacağı gün kısa tutulmalı ve eğlenceli geçmeli. Çocuğun sıkıldığını hissettiğiniz anda ayrılmaya hazırlanın. Eve de ise o okul hakkında konuştukça konuşun. Okul hakkında konuşarak sıkmamaya çalışın. O okula gitmek için sizi ikna etmeye çalışsın siz okula gitmek için ikna etmeye çalışmayın.>
Alışma Sürecinde Yaşanabilecek Problemler Nelerdir?>
Peki, bütün tavsiyelere uydunuz, pedagogdan da destek aldınız ama çocuğunuz okula gitmekte zorlandığını görüyorsunuz. Bu normal mi diye düşünmeye başladınız. Bütün bu hazırlık ve tavsiyeler çocuğunuzun okulda hiçbir problem yaşamdan, güle oynaya gideceğinin garantisi vermez ve sadece alışma sürecini yumuşatır. Çünkü çocuğun hangi hayat şartlarından geldiğini bilmiyoruz. Eğer çocuğu kendinize ya da anneanne ve babaanneye çok bağımlı yetiştirdiyseniz, evde evin tek yıldızıysa tabi ki okula gitmek zor gelecektir. >
Okula öncesi eğitime yeni başlayan her çocuk, ilk aylarda okula alışmakta zorlanabilir. Çünkü aileden sonra ilk defa sosyal bir çevreye giren çocuk, anne babanın bölünmeyen ilgisine sahipken, öğretmenin en az 10’a bölünmüş ilgisiyle yetinmek zorunda kalır; ilk defa kurallarla tanışır, bütün günü günlük plana ve öğretmenin komutlarına göre yaşar ve her istediğini yapamaz. İlk zamanlarda buna alışmak çocuğa zor geldiğinden, okula gitmemek için stratejiler geliştirebilir. 
Okula Gitmemek İçin Geliştirilen Stratejiler
Çocukların tarafından geliştirilen en yaygın stratejilerden biri sabah evden ayrılırken ağlamak, kendini yerden yere atmak, anne babaya yapışmaktır. Amaç okula gitmemek için anne babayı ikna etmektir. Eğer bu işe yaramazsa daha ileri gider ve  “Anne, sen beni sevmiyorsun, okula gönderiyorsun” ya da “Artık seni sevmiyorum. Senden nefret ediyorum. Çünkü beni okula gönderiyorsun” gibi sözlerle anne baba üzerinde duygusal baskı yaratmaktır.
Bütün bu tepkiler ilk defa okulla tanışan bir çocuk için çok normal olup, okula alışma sürecinin bir aşamasıdır.  Çocuğunuza nasıl yaklaşmanız gerektiğini biliyorsanız endişelenecek bir şey yok. Fakat bu durumla başa çıkamıyorum derseniz profesyonel bir yardım alabilirsiniz. > 
Bu Stratejilerle Nasıl Başa Çıkabilirsiniz?>
Öncelikle anne baba olarak kararlı olmalı, kendinden emin ve tutarlı davranmalısınız. Çocuk ne kadar ağlarsa ağlasın üzüldüğünüzü belli etmemeli ve çocuğu teselli etmeye çalışmamalısınız. Ağlama krizi yaşayan çocuğa aşırı şefkat gösterilirse; çocuk daha fazla ağlayacak, kendini yerden yere atacaktır. Yüz ifadesinden ne kadar üzüldüğünüzü gören çocuk bunu çok iyi kullanır. Bu nedenle anne baba olarak ses tonuyla, yüz ifadesiyle “okula gönderme konusunda” ne kadar kararlı olduğunuzu göstermelisiniz. >
Bunun yanı sıra  çocuğun “Siz beni sevmiyorsunuz. Beni okula gönderiyorsunuz” gibi sözlerine üzülmeyin çünkü bu sözler gerçek değil. Bu durumda tutarlı tavrınızı koruyun ve  “Seni çok sevdiğimiz için diğer arkadaşların gibi okulda eğlenceli vakit geçirmeni istiyoruz.” gibi cümlelerle, rahat bir şekilde, üzüldüğünüzü belli etmeden cevap verin. 
Okula yeni başlayan çocuğa yapılan diğer hatalı yaklaşım ise her fırsatta okul hakkında konuşmaya çalışmaktır. İlk günler çocuk eve girer girmez “okulda bugün ne yaptın”, “okul nasıldı” gibi sorularla çocuğu bunaltmayın. Çocuk, okul hakkında soru sormadıkça, konuşmadıkça bu konuyu açmayın.  Ayrıca okulun ne kadar güzel bir yer olduğunu inandırmaya çabalamayın. Bunu kendisi fark etsin. Bu sözler çocuğu bunaltabilir ve okuldan soğumasına neden olabilir. Kısacası kendinizden emin, rahat ve tutarlı davrandıkça çocuğun okula alışması uzun sürmeyecektir.  >
Öğretmeninin Tutumu Nasıl Olmalıdır? >
Okulun, ilk haftaları eğitim program ağır olmamalı. Programda kurallı oyun yerine, serbest zaman etkinliklerine; sakin oyun yerine, daha fazla eğlenceli, aktif oyunlara yer verilmeli. Öğretmenler, çok kurallı otoriter olmamalı; çocuğun yaptığı bazı olumsuz davranışlarını görmemezlikten gelmeli ve çocukları ilk günden kurallarla sıkmamalı. Çünkü çocuğun okulu sevmesi için kendini evde gibi özgür ve rahat hissetmesi okula alışmasını kolaylaştırır.>
Ayrıca  öğretmen sabahları ağlayarak gelen çocuklar için bir ödül sistemi geliştirebilir. Örneğin; sabah ağlamadan gelen çocuklara, kartondan kesilmiş bir kelebek ya da çiçek arkadaşları karşısında verilebilir ve bu konu hakkında motive edici şekilde konuşulabilinir. Okula ağlamadan gelen çocuğa bir kahraman gibi davranıldığı için, çocuk bu davranışından dolayı gurur duyar ve övgüler almak için ağlamadan gelmeye başlar, bir kaç  hafta sonra okula tamamen alışmış olurlar. >
Bu stratejiler çocuğunun özelliklerine, şartlarına göre değişebilir. Bu konuda öğretmen ve bir pedagogla işbirliği için çalışabilir. > 
Kısacası, bebeğiniz bir gün büyücek ve anaokuluna başlayacak. Çocuğun eğitim hayatın da mutlu ve başarılı olması için anaokulu doğru bir başlangıç yapması şart. Doğru bir başlangıç için bilinçli anne baba olmak gerekiyor. Bir pedagog danışmanlığında çoğunuzu anaokuluna hazırlayın ve çocuğunuzun sosyalleşmesi için fırsatlar yaratın.> 
Çocuğunuzun okul hayatına yumuşak bir geçişle başlaması dileğiyle…>
  

Anaokulu ve Kreş Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli?


Anaokulu ve Kreş Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli?



“Erken çocukluk eğitimi çocukların gelişimlerini en üst düzeyde gerçekleştirmesi için kritik bir dönemdir. Çocuğunuzun bu eğitimi alması için göndereceğiniz anaokulunu, gösterişli broşürlere aldanmadan, eğitim kalitesine göre itinayla seçmelisiniz. Çünkü bu dönemdeki eksikliklerin ilerde telafisi çok zordur.”
Eğitim, doğumla başlayıp hayat boyu devam eden bir süreçtir. Hayat boyu sürecek öğrenmenin temelleri ise ilk altı yaşta, yani erken çocukluk döneminde atılır. Bu dönemde çocuklara kaliteli bir eğitim verilmesi ve olumlu çevre şartları sunulması çocuğun fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal gelişimini desteklemede çok önemli rol oynar.

Erken çocukluk eğitimi ilk olarak aile de başlar. Aileden sonra, okul öncesi eğitim kurumları çocuğu toplumsal yaşama hazırlamada aileyi desteklemektedir. Okul öncesi eğitim kurumları, çalışan anne babaya destek olup, çocuk bakıcılığı görevinin üstlendiği bir yer değildir.  Çocukların fiziksel, sosyal, duygusal ve bilimsel gelişimlerini en sağlıklı şekilde geçirmesini, onları gelecek eğitim basamaklarına hazırlamayı, kendini ifade eden, yaratıcı yönlerini ve becerilerini ortaya koyan sosyal bir birey olarak yetişmesini ve aileyi okul öncesi eğitimi konusunda bilgilendirmeyi amaçlayan eğitim kurumlarıdır.

UNICEF, okulöncesi eğitim kurumlarını “yaşama en iyi başlangıç” yeri olarak görüyor ve çocuklar için yaşamsal önemde olan bu dönemeçte, onlara eşit haklar verilmesi gerektiğini savunuyor.
Peki, yaşama en iyi başlangıç yerinde okulöncesi eğitim nasıl olmalıdır? Öncelikle anaokulu çocuğu bilgiyle yükleme yeri değil, çocuğun ilköğretime başlandığında bilgiyi öğrenmesi için gerekli becerilerin kazandırıldığı ve çocukların gelişimlerinin desteklendiği yerdir. Okulöncesi eğitimi dendiğinde, “eğitim” akademik bilgi gibi anlaşılıyor.  Okulöncesinde “eğitim”, çocukların duygusal, sosyal, fiziksel, zihinsel gelişimlerini desteklemek için fırsatlar yaratmak anlamına gelir. Anaokulu, çocuklara bir şeyler öğretme endişesiyle yoğun dergi çalışmalarının verildiği, çeşitli branş dersleriyle çocukların sıkıldığı bir yer değil; çocukların potansiyelinin ortaya çıkarıldığı ve yaş gurubuna uygun oyunlarla çocukların gelişimlerinin desteklendiği ve mutlu edildiği bir kurumdur. Yine çocuklara bir şeyler öğretmen endişesiyle çocukların tüm gün anaokulunda kalması da yanlıştır. Bir yetişkin gibi sabah erkenden akşam 18.00’ e kadar çocuğun okulda kalması çocukta duygusal sorunların ortaya çıkmasına yol açabilir. İdeal olan sabah çocuk uykusunu aldıktan ve kahvaltısını yaptıktan sonra 9:30-10:00 arası anaokuluna gelmesi, yaş gurubu ne olursa olsun öğle yemeğinden sonra en az yarım saat dinlenmesi ve saat en geç 15: 00 gibi anaokulundan ayrılıp evine gitmesi ve evde olmanın tadını çıkarmasıdır.
İyi bir anaokulu seçmek için okulun fiziki görünüşüne ve gösterişli broşürüne de aldanmayın. Anaokulunun eğitim kalitesine bakın ve eğitim kalitesini belirleyen kriterlere göre okulöncesi eğitim kurumunu seçin.
Peki, 0-6 yaşta çocuğunuzun gelişimi desteklemek için göndereceğiniz Kreş ve Anaokulunda hangi kriterler eğitim kalitesini belirler? Bu kıstaslar şunlardır;
1.           Öğretmen
Anaokulu seçerken dikkat edilmesi gereken en önemli kıstas öğretmendir. Okul öncesi dönemde öğretmenin önemi tartışılmaz. Okulun fiziki şartları ne kadar iyi olursa olsun, program ne kadar dikkatli hazırlanmış olursa olsun, çocuklarla bütün gün beraber olan, programı uygulayan öğretmendir. Çocukları gözleyip programı geliştirecek, çocuklara şefkatle yaklaşıp onların ihtiyaçlarını bir anne gibi karşılayacak kişi de yine öğretmendir. Kısacası okulun eğitim kalitesini belirleyen öğretmendir.
§     Öğretmenin Kişiliği: 0-6 yaşta anne babanın tüm ilgisine ve sevgisine sahip olan çocuk okulda öğretmenin ilgisini diğer çocuklarla paylaşmak zorunda kalır. Bu dönemde özellikle küçük yaş gurubu çocuklarının sevgiye ve şefkate muhtaçtır. Bu nedenle öğretmenin şefkatli, güler yüzlü ve sevgi dolu olması, işini severek yapması çok önemlidir.
§     Öğretmenin Eğitimi ve Tecrübesi:  0-6 yaş, çocukların gelişimi için kritik bir dönem ve çocukların bu dönemde gelişimlerini destekleyecek eğitimli ve tecrübeli öğretmene ihtiyaçları duyar.  Öğretmen ne kadar eğitimli ve tecrübeli olursa çocukların gelişimini o kadar iyi destekleyebilir.
§     Öğretmenler ve Diğer Personeller Arasındaki İletişim: Okulda öğretmenlerin arasında iyi bir iletişim oluşursa, öğretmenler bir takım olarak çalışıp okuldaki çocukların gelişimi için birbirlerine destek olurlar.  Sadece öğretmenler arasındaki iletişim değil, okulun bütün çalışanlarının arasındaki iletişimde de önemlidir.   Herkes mutlu mutlu çalışırsa bu mutluluk çocuklara da yansır. Yaşanan sorunlar öğretmenlerin işine konsantre engel olur ve asık suratla çalışmaları çocukları olumsuz etkiler.
2. Çocuk Sayısı
§     Öğretmen-Çocuk Oranı: sınıfta bir öğretmene düşen çocuk sayısı okul öncesi dönemde çok önemlidir. Özellikle kreş döneminde bir öğretmene düşen çocuk sayısı 5 geçmemelidir. 3-6 yaş döneme ise bu sayı 12 geçmemeli ve sınıfta bir yardımcı öğretmen olmalıdır.
§     Sınıf Sayısı: Birçok anaokulu kapasitesinin üstünde öğrenci kabul ediyor ve her odayı sınıf yapıyor. Böylece çocuklara düşen metrekare alan azalıyor. Çeşitli etkinlikler için kullanılacak boş oda da kalmıyor. Çok gürültülü kalabalık bir okul çocukların gelişimini de olumsuz etkileyebiliyor. Çünkü anaokulunda çocuğunun huzurlu, sakin bir ortama ihtiyacı vardır.
3. Programın Kalitesi ve Geliştirilmesi:
§     Kültürel ve Bireysel Farklılıklar: Okul öncesi eğitim kurumlarında uygulanan çeşitli eğitim modelleri vardır. Bu eğitim modelleri farklı kültürlerden geldikleri için bizim kültürümüzde uygulandığında problemler ortaya çıkabiliyor. Ayrıca her eğitim modeli artılara ve eksilere sahiptir. Tek bir eğitim modeli yerine her eğitim modelinin kültürümüzle ve eğitim felsefemizle uyumlu yönlerini alarak kendi kültürümüze uygun hale getirmek gerekiyor. Anaokulunda program nasıl geliştiriliyor, Programı hazırlarken bireysel farklılıklara dikkat ediliyor mu öğrenmelisiniz. Eğitim programı çocukların bireysel farklılıklarına cevap verecek şekilde düzenlenmeli. Bazı çocuklar görerek, bazıları dokunarak, bazıları ise duyarak öğreniyor. Örneğin konu meyveler ise meyve çeşitleri sınıfa getirilmeli, her çocuğun dokunması, tatması, görmesi ve özelliklerini anlatarak duyması sağlanmalı.
§     Branş Dersleri: Erken çocukluk yılları gelecekteki akademik başarının temellerinin atıldığı dönemdir. Okul öncesi dönemde amaç bilgiyi (sayıları, renkleri, harfleri) öğretmek değil, bilgiyi öğrenebilmesi için gerekli becerileri kazandırmaktır. Bu becerileri kazandırmak yerine bilgiyi öğreteyim diye çocuğu sıkmak, çocukluğunu doya doya yaşamasına engel olmak çok yanlıştır. Çok fazla branş derleri ve yoğun program okulöncesi çocuğu için çok ağır olabiliyor ve çocuğun gelişimi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle daha az branş dersleri olan okullar tercih edilmeli.
§     Ölçme, Değerlendirme ve Geliştirme: Anaokulunun ölçme değerlendirme sistemi var mı öğrenin. Planla-Uygula-Değerlendir… Tekrar Planla-Uygula- Değerlendir… Burada bir süreklilik mevcuttur. Programı uyguladıktan sonra iş bitmiyor. Sürekli bireysel ve grup gözlemleri, öğretmenin notları incelenerek, çocukların gelişimlerine bakılarak program değerlendirilmeli. Programın eksik yönleri geliştirilmelidir. Çocuklar büyüdükçe, sınıfa yeni çocuk geldikçe grup dinamiği değişeceğinden programın etkili olabilmesi için programda değişiklikler yapılması şarttır. Ayrıca bu ölçme değerlendirme bireysel yapılmalı. Bir çocuğun gelişimini başka bir çocuğun gelişimiyle karşılaştırmak doğru olmaz. Her çocuk için bir klasör tutulmalı ve oraya çocuğun yıl içinde yaptığı faaliyetler, gözlem formları konmalı. Çocuğun gelişimi, yaptığı bu faaliyetlerle ve gözlem formlarına bakarak kendi gelişimi ve ilerlemesine göre değerlendirilmelidir. Yapılan bu değerlendirmelere göre program tekrar değiştirilmeli ve geliştirilmelidir. Bu nedenle anaokulun sistemli ölçme, değerlendirme, geliştirme sistemine sahip mi ve bu sistemli işliyor mu dikkat edin.
§     Pedagog Danışmanlığı: Okulun programın hazırlanmasında, ölçme değerlendirme sürecinde bir pedagogdan profesyonel destek almak çok faydalı olacaktır. Anaokulun bu hizmet için bir uzmandan ya da kurumdan destek alıyor mu öğrenmelisiniz.
§     Okul-Aile İşbirliği: Anaokulunda çocukların aileleriyle sıkı iletişim içinde olmak, ailelerden çocukların gelişimleriyle ve evde neler yaptığı ile ilgili bilgi almak, okuldaki gözlemleri ailelerle paylaşarak önerilerde bulunmak çocuğun gelişimini destekler. Anaokulu seçilirken aile ve okul işbirliği de değerlendirilmelidir.
4. Okulun Fiziki Şartları
§     Sınıflar: sınıflarda hijyen kurallarına ve temizliğe dikkat edilmeli. Mobilyalar çocukların boyunda olmalı ve mobilyaların sivri kısımları kaplanmalı. Köşeler ve oyuncaklar çocukların özgürce hareket etmelerini destekleyecek şekilde düzenlenmeli. Oyuncak ve eğitim materyalleri çocukların görebilecekleri şekilde yerleştirilmeli ve dolaplar, çekmeceler, kutular etiketlenmeli (Bir oyuncak örneği ile oyuncağın ismini yazarak). Çocukların yaş grubuna göre tehlikeli oyuncak ve materyaller sınıfta tutulmamalı (Çocukların yutabilecekleri oyuncak parçaları, kesici aletler, kimyasal maddeler). Temiz, düzenli ve ferah olmalıdır.
§     Bahçesi ve Spor Salonu: Çocukların enerjisini atacakları bir bahçenin ve kışın özgürce oynayacakları bir spor salonun olması çocukların fiziksel gelişimi için şart. Bahçe ve spor salonu yeterli araç gerece sahip mi dikkat edin.
§     Güvenlik: Bu yaşta çocuklar tehlikelere açık olduğu için okulda güvenlik önemleri tam alınmalıdır. Özellikle yangın ve depreme karşı okuldaki araç gereçler güvenli bir şekilde yerleştirilmeli ve çocuklar bu konuda eğitilmeli. Bunla birlikte oyuncak ve eğitici materyallerin güvenliğinden emin olunmalıdır. Acil durumlarda anaokulun işleyişi nasıl, güvenlik tatmin edici mi bunları da ailelerin değerlendirmesi gerekiyor.
Eğitim Araç ve Gereçleri: Okulun oyuncaklarla dolu ve rengarenk, gösterişli olması okulun kalitesini göstermez. Önemli olan her yaş gurubuna göre eğitici eğitim materyallerin bulundurulması ve bunların düzenli değiştirilmesidir. Sınıfları gezerken eğitici oyuncakların varlığına ve kalitesine dikkat etmek faydalı olacaktır.

Çocuğunuza en iyi anaokulunu gösterişli broşürlere göre değil, okulun eğitim kalitesine göre seçmeniz dileğiyle...

artık mataryelden fotoraf makinesi


artık mataryel grup çalışması


harika bir çalışma olmuş plastik çatal ve kaşıklardan yapılan  bu güzel çalışma  harika görünüyor

kagıt yuvarlama teknigi


18 Mayıs 2012 Cuma

19 MAYIS ATATÜRK Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN


trafik hastası etkinligi


trafik lambası kalıbı


trafik polisi boyama sayfası


trafik haftası


Montessori Metodu ve Dil Gelişimi


Dil Nedir?

Dil insanın kendisini ve çevresini ifade edebilmesinde, düşünceler geliştirmesinde, görüp algılanan, yaşanan olaylarla ilgili bilgileri, çeşitli kültür birikimlerini aktarmada, diğer insanlarla iletişim kurabilmesinde, isteklerini, umutlarını, üzüntülerini, sevinçlerini, düşüncelerini, hissettiklerini anlatabilmesinde ve başkalarınınkini anlayabilmesinde, diğer insanları etkilemesinde, yönlendirme ve yönetmesinde kullandığı en güçlü iletişim aracıdır. Dil, iletişim sağlama aracı olarak kullanılan sesler, işaretler (semboller) ve sözcükler gibi temel birimleri olan bir sistemdir.

Dil Gelişimi

Dil gelişimi, kelimelerin, sayıların, sembollerin kazanılması, saklanması ve dilin kurallarına uygun olarak kullanılmasıdır. Dilin kendine özgü kuralları ve bu kurallar çerçevesinde gelişen bir sistemi vardır. Bu karmaşık sistemin gelişiminde çeşitli görüşler öne sürülmektedir. Bu görüşlerden bir kısmı dil gelişiminde kalıtımın, diğerleri de çevresel etkenlerin daha etkili olduğunu savunmaktadır.
Dilin iki temel bileşeni vardır. Bunlardan ilki (reseptif dil, anlama dili) alıcı dil, diğeri (ekspresif dil) anlatım dilidir. Alıcı dil; sözel uyaranların duyu-sinir ağı ve işitsel-algısal süreçler aracılığı ile alınması ve anlaşılması olarak tanımlanır. Anlatım dili ise; duyu-sinir ve motor-sinir işlevler (nefes alma, ses çıkarma, rezonans, artikülasyon mekanizmaları gibi) ile zihinsel kavramın bir ses imgesi aracılığıyla ifadesidir. Alıcı dil anlatım dilinden önce gelişir.
İlk çocukluk veya okul öncesi dönem diye adlandırılan sıfır-altı yaş grubu çocuklarındaki dil gelişimi, özellikle Türkçe’nin eğitim ve öğretimi açısından özenle üzerinde durulması gereken temel dil devresidir. Bu devrede, okul öncesi çağındaki çocukların dil kurallarına uygun olarak konuşabilmeleri, öğrendikleri sözcükleri yerli yerinde kullanabilmeleri ve öğrendiklerini doğru telaffuz edebilmeleri büyük önem taşımaktadır. Etkin bir şekilde dinleyebilen ve konuşabilen çocuk başkalarıyla ilişkilerinde başarılı olduğu gibi etkin öğrenme stratejileri geliştirmekte ve okuma yazma becerisi kazanmada da öne çıkmaktadır. Yaşına uygun dil becerileri geliştiremeyen çocuklar ise sosyal uyumsuzluk, okuma zorluğu yaşamakta ve okulda çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu nedenlerle okul öncesi dönemde çocukların dil gelişimlerinin desteklenmesinde farklı etkinlik ve yöntemler kullanılmalı; çocukların eğitim ortamları farklı materyallerle zenginleştirilerek dil gelişimi için uyarıcı hâle getirilmelidir.

Montessori Metodu ve Dil Gelişimi

Maria Montessori de dil eğitimini okul eğitiminin odak noktası olarak görür. Montessori’ye göre dil, birlikte yaşamaktan dolayı gelişmektedir. Yine dil, anlamlı ve önemi olan simgelerin yapısıdır; ayrıca iç ve dış dünyadaki olayları betimler. Montessori dilin oluşumu konusunda öncelikle okul süresini düşünmez. Çünkü çocukta dilin gelişmesi çok daha önce başlar. Dile hâkim olabilmek kalıtımsal bir olay değildir; ama çocuğun işitme ve konuşma potansiyeline bağlıdır. Montessori bu konuda bilinçaltında dili öğrenebilmenin emici zihnin bir sonucu olduğunu düşünmüştür. Montessori dil eğitimini bütünsel açıdan ele almıştır. Çocuk yardım almaktadır ama bu dolaysız bir yardımdır.
Montessori dil eğitiminin içinde okuma yazma çalışmalarına da ağırlık vermiştir. Montessori’ye göre yazma becerisi okuma becerisinden önce oluşur. Montessori yönteminde, çocuklar harflerin isimlerini sırayla öğrenmeden önce harflerin sesletimlerini öğrenirler. Önce sesletimler öğretilir, çünkü bunlar ileride okuyabilmeleri için gerekli olan kelimelerin sesleridir. Çocuklar bu sesletimleri, öğretmenin verdiği zımparalı harflere dokunarak öğrenirler ve bu da çocukların ilgisini çeker. Okuma eğitimi, çocuğun zımparalı harfleri kullanmasına yönelik ilgisinin artması ve gördüğü kelimelerin ne demek olduğunu sormaya başlaması ile başlar. Montessori eğitim yaklaşımında harf kartlarını kullanarak kelime üretmek veya yazma çalışmaları yapmak okuma alışkanlığı kazandırır. Çocuklar sınıf içindeki eşyaların, nesnelerin, eylemlerin yazılışını görerek öğrenirler. Bu konu ile ilgili örnek verirsek bardağın üzerinde ismini görür ve onu kullanır. Montessori yönteminde, konuşulan dilde sözel ifade geliştirici etkinlikler, yazmaya yönelik çizgi etkinlikleri, küçük cisimlerle yapılan ses etkinlikleri, yazmaya yönelik kalem ve kâğıtsız etkinlikler, okumaya yönelik materyaller ve alıştırmalar dil geliştirici etkinliklerin temeli olarak ele alınır.

5 YAŞ ÇOK ERKEN


60-72 ay arası okulöncesi eğitim yaşıdır!

Malum ülke gündeminde son bir kaç aydır eğitim öğretim sisteminde yapılması planlanan değişiklikler konuşuluyor. 8 yıllık zorunlu eğitimin 4+4+4 şeklinde yeniden düzenlenmesini içeren eğitim öğretim sisteminde ilköğretime başlama yaşı da bir yıl öne alındı ve 72 ay olan ilköğretime başlama yaşı 60 aya indirildi.

“Mecburi ilköğretim çağı 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ, çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlar, 13 yaşını bitirip 14 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter.”

Yeni sistem önümüzdeki sene uygulanabilir mi, tam olarak bilemiyoruz fakat herkesin aklını karıştırdığı kesin. Özellikle anne babalar “Çocuğum okula hazır mı, ne zaman ilköğretime başlatmam onun için en doğrusu?” şeklinde sorularla okulların ve öncelikle biz rehber öğretmenlerin kapısını çalar oldu. Biz rehber öğretmenler de dahil bir çok eğitimcinin bazı yönleriyle eleştirdiği ve 11 Nisan 2012 tarihi itibariyle resmi gazetede yayınlanan yasanın uygulamaya nasıl geçirileceği aslına bakarsanız şuan için bir muamma. Yasa çıktı fakat esas iş şimdi başlıyor!
Yıllardır “7 Çok Geç!” sloganıyla okul öncesi eğitimin altını çizerken bu gelişmelerle birlikte bizler de şu sıralar “5 Çok Erken!” nidaları atar olduk. Okul öncesi eğitimin yaygınlaşması için harcanan emeklerin meyvelerini topladığımız ve okul öncesi eğitimin zorunlu hale gelmesini beklediğimiz şu günlerde çıkan yasa hem eğitimciler hem de ebeveynler için sürpriz bir gelişme oldu.

Neden “5 Çok Erken!”

Okul öncesi eğitimin öncelikli amacı, öğrencileri ilkokula en iyi şekilde hazırlamaktır. Birinci sınıf müfredatı değişmediği takdirde böyle bir hazırlık süreci olmadan, 60. ayında ilköğretime başlayan çocuklarımızın bir çoğu yeterli hazırbulunuşluluk seviyesine ulaşmadıkları için pedagojik açıdan bir takım zorluklar yaşayacaktır. Okulöncesi eğitim çağındaki 60 aylık çocuklar ilköğretim seviyesi için gerekli olan; bilişsel, sosyal, psikolojik, duygusal ve fiziksel kazanımları tam olarak elde etmiş değillerdir. İlköğretimin birinci sınıfında okuma yazma becerileri açısından oldukça önemli olan ince motor ve bununla birlikte küçük kas gelişimi henüz tamamlanmamıştır. Özbakım ihtiyaçlarını kendi kendilerine gerçekleştirebilecek olgunluğa erişmemişlerdir. İşte bu yüzden okul öncesi dönemdeeğitimden söz edilirken öğretimden söz edilmez.

“Yeni sisteme göre, ilk 4 yıl öğrenciye bilgi vermekten çok okuma, yazma, kavrama ve oyuna dayalı bir sistem uygulanacak böylelikle öğrencinin yeteneklerini keşfetmesi sağlanacak.”

Birinci sınıf müfredatı, sınıf ortamı ve eğitim materyalleri bu pedagojik bilgiler ışığında yeniden düzenlendiği ve okul öncesi eğitim kazanımları da bu sürece dahil edildiği takdirde bu olumsuzlukları en aza indirmek de mümkün olabilir. Ayrıca sınıf öğretmenlerinin de 60-72 ay arasını kapsayan çocukların gelişim ve öğrenme süreçleriyle ile ilgili yoğun bir hizmet içi eğitimden geçmesi de gerekli. Milli Eğitim Bakanı Dinçer’in yaptığı açıklamalar müfredat değişikliklerine gidileceğinin sinyallerini verse de, önümüzdeki yıl sistemin uygulanmaya başlayacağı düşünüldüğünde bütün bu değişiklikler için bir kaç ayın yeterli olup olmayacağı kafalardaki en büyük soru işareti. Bu süreçte hem ebeveyn olarak sizlerin hem de biz eğitimcilerin fikirlerimizi yetkililere ulaştırmak yönündeki çabalarımız oldukça önemli.
Ailelerin okul ve öğretmen işbirliği ile vermelerini beklediğimiz kararla “Çocuklarımızın ömründen bir yıl kazanmış mı olacağız yoksa bütün ömürleri boyunca eksikliğini hissedecekleri bir yılı ellerinden almış mı olacağız!” İşte bütün mesele bu!

Psk.Hatice ATMACA